9786058933408
362542
https://www.sahafsalih.com/ucuncu-sinif-kadin-p362542.html
Üçüncü Sınıf Kadın
5.00
"Sesi yumuşacıktı. Dakikalarca konuşmayı hiç sevmediğim halde telefonu kulağımdan ayırmak, annesini emmek için kızarana kadar ağlayan bir bebeği, sonunda kavuştuğu memeden ayırmak gibiydi. Canice ve duygusuzcaydı.
Teni yumuşacıktı. Dakikalarca sevişmeyi hiç sevmediğim halde tenimi teninden ayırmak, bir insanın trafik kazasında bacağına saplanan demiri, hayvanca çekip vücudundan ayırmak ve canının nasıl yandığını umursamadan, donuk gözlerle bakabilmek gibiydi. Soğukkanlılık veya kin gerektirirdi."
Anıl Alacaoğlu, ilk romanının kapağında okuyucuya bu cümleyle sesleniyor. Henüz on sekiz yaşındayken kaleme aldığı bu ilk romanda Alacaoğlu, kendi deyimiyle "aşk, tutku ve hüzün"ü konu ediniyor; ancak alışık olduğumuz bir üslupla değil. Yalnızca bizim toplumumuza özgü olmayan, evrensel bir şekilde aşkı iki cins arasına sıkıştıran özcü yaklaşımı sorgulayan yazar, eşcinsel aşkı zaman zaman kendi hayatından örnekler taşıdığını düşündüren kimi tecrübelerle okuyucuya sunuyor. Bu yaklaşım, kitabın türünü belirlememiz açısından okuyucuyu bir anlamda zora sokuyor. Kitaba ilk bakışta roman demek kolaycı bir yaklaşım; çünkü Alacaoğlu hem deneme hem anlatı hem de günlük formunda anlatımıyla romanın sınırlarını esnetiyor. Metin, konusu itibariyle okuyucunun ezberini bozmasının yanı sıra, bir "türler arası" olarak değerlendirilebilecek yapısıyla da okuyucuyu başka bir yerden kavramayı başarıyor. Bu noktada, metnin konusu ve türü arasında bağlantı kurmamız da bir aşırı yorum olmuyor. Yazar, ataerkil sistemin ve söylemin bize dayattığı heteroseksüel ilişki hiyerarşisini sorgularken, edebi olarak herhangi bir türe bağlı kalmayarak da başka bir dayatma sistemini kırmaya çalışıyor. Alacaoğlu'nun metni yukarıdaki yorumlardan hareketle yalnızca kabul görmüş ilişki sistemini eleştiriyor gibi algılanmamalı. Yazar, metin içinde eşcinsel aşkı anlattığı bölümlerde de aynı sorgulama halini sürdürüyor. Ve belki de metnin "önem"i bu noktada ortaya çıkıyor. Son dönemlerde, özellikle Fransız Feminist kuramcılar üzerine geliştirilen eleştiriler, ataerkil hiyerarşinin ters çevrilmesini savunurken kadına bir kutsiyet yükledikleri yönünde. Kadına yüklenen bu kutsiyyetse yıkılmaya çalışılan yapıyı başka türlü de olsa yeniden kurmak anlamına geliyor. Alacaoğlu, metninde bu tutumu sergilemiyor. Eşcinsel aşkı, yalnızca olumlama üzerine kurmayıp aynı hiyerarşik yapının var olduğu ilişki sistemini de irdeliyor. Bu bağlamda yalnızca aşk değil, aile ve özellikle "baba" otoritesi de bu tür eleştirilerden payına düşeni alıyor. Doğal olarak edindiğimizi düşündüğümüz kimi yapıların ele alındığı bu metin, en azından okuyucuya kimi soruları sordurtacak gibi görünüyor. Anlatım olarak okuyucuyu zorlamayan üslubu, türsel olarak esnek yapısı ve konusu ve bu konunun ele alınış şekliyle Alacaoğlu'nun ilk romanı okunmaya ve en önemlisi üzerine düşünmeye değer bir eser.
-Arzu Erekli-
Durumu : İKİNCİ EL
- Açıklama
- "Sesi yumuşacıktı. Dakikalarca konuşmayı hiç sevmediğim halde telefonu kulağımdan ayırmak, annesini emmek için kızarana kadar ağlayan bir bebeği, sonunda kavuştuğu memeden ayırmak gibiydi. Canice ve duygusuzcaydı.Teni yumuşacıktı. Dakikalarca sevişmeyi hiç sevmediğim halde tenimi teninden ayırmak, bir insanın trafik kazasında bacağına saplanan demiri, hayvanca çekip vücudundan ayırmak ve canının nasıl yandığını umursamadan, donuk gözlerle bakabilmek gibiydi. Soğukkanlılık veya kin gerektirirdi."
Anıl Alacaoğlu, ilk romanının kapağında okuyucuya bu cümleyle sesleniyor. Henüz on sekiz yaşındayken kaleme aldığı bu ilk romanda Alacaoğlu, kendi deyimiyle "aşk, tutku ve hüzün"ü konu ediniyor; ancak alışık olduğumuz bir üslupla değil. Yalnızca bizim toplumumuza özgü olmayan, evrensel bir şekilde aşkı iki cins arasına sıkıştıran özcü yaklaşımı sorgulayan yazar, eşcinsel aşkı zaman zaman kendi hayatından örnekler taşıdığını düşündüren kimi tecrübelerle okuyucuya sunuyor. Bu yaklaşım, kitabın türünü belirlememiz açısından okuyucuyu bir anlamda zora sokuyor. Kitaba ilk bakışta roman demek kolaycı bir yaklaşım; çünkü Alacaoğlu hem deneme hem anlatı hem de günlük formunda anlatımıyla romanın sınırlarını esnetiyor. Metin, konusu itibariyle okuyucunun ezberini bozmasının yanı sıra, bir "türler arası" olarak değerlendirilebilecek yapısıyla da okuyucuyu başka bir yerden kavramayı başarıyor. Bu noktada, metnin konusu ve türü arasında bağlantı kurmamız da bir aşırı yorum olmuyor. Yazar, ataerkil sistemin ve söylemin bize dayattığı heteroseksüel ilişki hiyerarşisini sorgularken, edebi olarak herhangi bir türe bağlı kalmayarak da başka bir dayatma sistemini kırmaya çalışıyor. Alacaoğlu'nun metni yukarıdaki yorumlardan hareketle yalnızca kabul görmüş ilişki sistemini eleştiriyor gibi algılanmamalı. Yazar, metin içinde eşcinsel aşkı anlattığı bölümlerde de aynı sorgulama halini sürdürüyor. Ve belki de metnin "önem"i bu noktada ortaya çıkıyor. Son dönemlerde, özellikle Fransız Feminist kuramcılar üzerine geliştirilen eleştiriler, ataerkil hiyerarşinin ters çevrilmesini savunurken kadına bir kutsiyet yükledikleri yönünde. Kadına yüklenen bu kutsiyyetse yıkılmaya çalışılan yapıyı başka türlü de olsa yeniden kurmak anlamına geliyor. Alacaoğlu, metninde bu tutumu sergilemiyor. Eşcinsel aşkı, yalnızca olumlama üzerine kurmayıp aynı hiyerarşik yapının var olduğu ilişki sistemini de irdeliyor. Bu bağlamda yalnızca aşk değil, aile ve özellikle "baba" otoritesi de bu tür eleştirilerden payına düşeni alıyor. Doğal olarak edindiğimizi düşündüğümüz kimi yapıların ele alındığı bu metin, en azından okuyucuya kimi soruları sordurtacak gibi görünüyor. Anlatım olarak okuyucuyu zorlamayan üslubu, türsel olarak esnek yapısı ve konusu ve bu konunun ele alınış şekliyle Alacaoğlu'nun ilk romanı okunmaya ve en önemlisi üzerine düşünmeye değer bir eser.-Arzu Erekli-Durumu : İKİNCİ ELStok Kodu:9786058933408Boyut:13,5 X 21 cmSayfa Sayısı:200Basım Tarihi:2009Kapak Türü:Karton KapakKağıt Türü:2. HamurDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.